Ermeni iddiaları karşısında pasifizim yerine aktivizm. Defansif oyun yerine ofansif oyun. Şevket Bülend Yahnici yazdı

Gelin bu sorulara cevap verin ki iddialarınızın doğruluğu anlaşılsın. Sözde soykırım iddialarının 100 yıldan bu tarafa yanaşmadıkları, yanaşmaktan korktukları hassas konu budur. Ermenilerin bu soruların sorulmasına ve cevaplarının gerçeklerinin, tarihin ve bilimin ışığında tespit edilmesine tahammülleri yoktur.

Çünkü bu soruların cevabı ortaya konulduğunda bunca yıllık yalanları gün gibi su yüzüne çıkacaktır.

Aynı Ermeniler ve onların destekçileri, dünyanın her yerinde bu insafsız yalanı devam ettirmektedirler, ama bir kere, bir gün bile olsa bütün, bilim, siyaset medya dünyasına açık arşivlere girip gerekçeleri aramaya yanaşmamaktadırlar.

Osmanlı nüfus defterleri de arşivlerdedir. Onlar arşivlere girip bu cevapları aramıyorlar da peki bizler elimizin altındaki arşivlere girip, bulguları, belgeleri gün yüzüne çıkartmaya çalıştık mı?

Türk ve Türkiye düşmanlığı ve soykırım yalanı propagandası altında Ermeni diasporası ile birlikte hareket etmek suretiyle dünya kamuoyunu esir alan Ermenistan, Kafkasya bölgesindeki huzursuzluklara, karışıklıklara sebep olan saldırgan bir tutumu da devam ettirmekten geri durmamaktadır.

Sadece Türkiye’ye karşı değil, Gürcistan’a, Azerbaycan’a ve İran’a bile karşı olabilecek bir yayılmacı zihniyet Ermeni yöneticilerinin hâkim kafa yapısıdır.

Bölgedeki ilk Hristiyan halk olma, sıfat ve özelliğiyle Batılı ülkelerin destek ve sempatilerine sığınan Ermeniler özellikle diaspora Ermenilerinin üçüncü ve dördüncü kuşak nesillerini soykırım yalanıyla kandırarak Ermeni kültür ve varlığını canlı tutmak ve içinde yaşadıkları toplumlarla bütünleşmelerini önleyerek, erimelerini engellemek istemektedirler.

Ayrıca konuyu ekonomik çıkar sağlama yolunda da istismar etmektedirler. Bütün bunlar göstermektedir ki, Osmanlı yönetimi ve Türk milleti aslında Ermenilerin kendi varlıklarını devam ettirme endişelerinin de kurbanı olmaktadır. Kendilerinin Osmanlı yönetimi tarafından soykırıma tabi tutulduğunu ilan ve iddia ederek dünyayı kandırmaya çalışanlar, 20. yüzyılın son yıllarında ve 21. yüzyılda idrak ettiğimiz bu yıllarda kardeş Azerbaycan topraklarının beşte birini ve Dağlık Karabağ’ı işgal etmişlerdir. Dünyanın gözü önünde tarih kültür ve medeniyet hazineleriyle beraber on binlerce Azerbaycan Türk’ünü kıyıma tabi tutmuşlardır.

Senelerden bu tarafa bir milyonu aşkın Azerbaycan Türk’üne çürümüş tren vagonlarında ve kullanılmaz hâle gelmiş çadırlarda kaçkın hayatı yaşatanların; çocukları yokluğa karşı, açlığa ve hastalığa karşı ölüm kalım savaşı vermeye mecbur bırakanların soykırım yalanlarına inananlara ne demeli?…

İşin acı olan yanı şu ki Birleşmiş Milletler’i, Avrupa Konseyi, AGİT’i, İslam Konferansı ile bütün dünya bu insanlık dramını içleri titremeden ve durdurmaya yönelik en ufak bir gayret göstermeden seyretmişlerdir.

Ama görmekteyiz ki, dünyadaki muhtelif ülkelerden 24 Nisan’ın her idrakinde sözde soykırım sesleri yükselmektedir.

İşte bu noktada Türkiye’ye düşen başka bir görev de, Hocalı’da, Akdam’da, Kelbecer’de daha birkaç sene önce dünyanın gözü önünde acımasız bir katliamı gerçekleştirenlerin soykırımdan bahsetme hakları olmadığını kendilerine ve dünya kamuoyuna hatırlatma becerisini gösterebilmektir.

***

Dünyada soykırım çığlıklarının yükseldiği ve tabii ki, ülkemizden de çaresizlik içinde izlenmekte olan bu acımasız ve haksız propagandanın, tarihçilerimiz, bilim adamlarımız siyasetçilerimiz ve medyamız için bir irkilme, kendini gözden geçirme ve yalana karşı topyekûn mücadele ve taarruz başlatma vesilesini olmasını dilemekteyim, onun için “defansif oyun, yerine ofansif oyun” diyoruz. Onun için “pasifizim yerine aktivizm” diyoruz.

Bir yandan, Dışişleri Bakanlığımızın bu konuda çok büyük bir atak içine sokulması; Parlamentomuzdaki Dışişleri Komisyonu, dostluk grupları gibi grupların ve uluslararası Avrupa Konseyi Birleşmiş Milletler, Avrupa Parlamentosu, Avrupa Birliği, AGİT, İslam ülkeleri ve bunlar gibi nitelikli akla gelebilecek her organizasyonda (uluslararası temsil kabiliyeti olan milletvekilleri ve/ veya kişilerce bir propaganda taarruzu) çok yoğun bir parlamenter diplomasisi atağına girilmesi; Türkiye’nin bütün sivil toplum kuruluşlarının (TÜSİAD, MÜSİAD, TİSK, TÜRK-İŞ, TOBB, Bütün uluslararası muadili meslek kuruluşları, Barolar, Eczacı birlikleri, vs. üniversiteler, dernekler, vakıflar) eliyle başlatıp, yönlendirilecek, dünya dillerinin kullanılacağı kesif propaganda faaliyetlerine geçilmesi; gerekirse bu yönde yapılacak maddi harcamalardan da kaçınılmaması gerekmektedir.

Hatta bu iş için muhtelif fonlar, kaynaklar oluşturulmalıdır. Bu tedbirler alınmadığı takdirde konunun önümüzdeki günlerde de uluslararası platformlarda başımızı ağrıtacak gelişmeler göstereceği şüphesizdir.

Bugüne kadar özellikle ABD parlamentosunda, bu konunun görüşülmesinin engellenmesi hususunda en az üç kere çok ciddi boyutta yardımcı olduğu bilinen, Musevi lobisinin de küstürüldüğü veya en azından ilgisiz kalma noktasına itildiği düşünülecek olursa, ABD cephesinden de bir tehlike doğabileceği hesapları göz ardı edilmemeliydi. Bir yandan iç çekişmelerimiz, diğer yandan dış politikamızdaki bizi yalnızlığa iten durum işim bu noktalara gelmesine sebep olmuştur.

Çünkü Ermeni diasporasının bir asırlık, düşünün ve kavgasının hedefi, ABD parlamentosunda bu konuda elde edilebilecek bir başarı sağlanmasına odaklanmıştır. Fransa, Belçika Kanada parlamentoları onlar için küçük adımlardı.

Büyük adımı ABD parlamentosunda attılar; hâlâ bu fevkalade yanlış adımın çaresi aranmalıdır. Ve ortam onlar için çok müsait; bizim açımızdan namüsaittir.

Artık vakit çok geç olmadan (zaten bizim açımızdan yeterince geç olmasına geç kalınmıştır, ama yine de… Zararın neresinden dönersek adına…) hep beraber aklımızı başımıza almayı düşünsek diyoruz.

Türk aydınları, üniversiteleri, ilim adamları, medya mensupları arasındaki mevcut olan bu aymazlık haline tahammül yoktur. Hep birlikte/ beraberce dik durma, azim ve kararlılığının bulunmadığı ve politikasını, STK’larını konuya ikna edememiş bir halde olan Türkiye, çapında maruz haksız kampanyaya karşı koyamaz. Cevap veremez.

“Öldü” denilen bir buçuk milyon Ermeni’nin ölümüne dair belge yok… Mehmet Arif Demirer Bey, bir buçuk milyon yaşayan Ermeni’nin belgelerini yayınladı.

Soykırım kararına oy veren Temsilciler Meclisi üyelerine sesleniyoruz,

YALANA RAĞBET ETMEYE NE

KADAR DEVAM EDECEKSİNİZ?…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir